tarihinde yayınlandı

Kıyı Tipi Çeşitleri – Dünyadaki Kıyı Tipleri

Kıyı ÇeşitleriKaranın ve denizin birleştiği bölgelere kıyı adı verilmektedir. Aslında kıyı, bir çizgi olmamakla birlikte, fakat genişliği yer yer değişen bir şerittir. Daha geniş bir tanım yapacak olursak kıyı; Kara, Deniz ve Hava’nın birbirine bir yerde temas ettiği yerdir. Kıyıların genişliği genellikle 1 kaç metreden 15 km’ye kadar değişmektedir.

Dünyanın bir çok yerinde bulunan dar bir şerit şeklinde uzanan kıyının 10-15 km,kadar genişlediği yerler, gelgit olaylarının denizde önemli seviye değişmeleri yaptığı bölgelerdir. Batı Avrupa’da Fransa ve İngiltere kıyılarında, Kanada’nın bir kısım doğu ve batı kıyıları ile, Güney Amerika’nın Arjantin kıyılarında 4 metreyi geçen seviye değişmeleri sonucunda kıyı bölgesi periyodik olarak deniz altında kalmakta ve tekrar kara haline geçmektedir. Bu nedenle, karanın önünde bulunan geniş bir alan gerçekte kıyı bölgesi sayılır. Kıyı, sürekli olarak değişikliğe uğrayan bir yerdir. Dalgaların aşındırmasıyla dik kıyılar geriler, akıntılarla birikme aşınma yerleri belirir, akarsuların taşıdığı parçacıklarla deltalar büyür, yer kabuğunun yaylanmasıyla kıyı bölgesinde eğilmeler olur ve bu yüzden deniz ya çekilir ya da ilerler.

Kıyılar genel olarak kendi arasında ikiye ayrılmaktadır. Alçak kıyılar ve yüksek kıyılar  olmak üzere iki bölüme ayrılan kıyı çeşitleri bir çok yönden birbirlerine benzemektedir. Alçak kıyılar sahil ovafarının kenar kısımlarıdır. Yüksek kıyılar ise dağlık veya tepelik bölgelerin kenarlarıdır.

Alçak ve yüksek kıyılar da yapılarına, şekillerine göre 11 bölüme ayrılır.

1)OVA KIYILARI, LİDO’LU KIYILAR VE BATAKLIKLI KIYILAR
2) HALİÇLİ VE LİMANLI KIYILAR
3) GLAYSE (BUZUL) OVALARI KIYILARI
4) FJORD’LU KIYILAR
5) RİA’LI KIYILAR
6) BOYUNA YAPILI KIYILAR
7) ENİNE YAPILI KIYILAR
8) DİSKORDANT YAPILI KIYILAR
9) VOLKAN KIYILARI
10) ESKİ KIYI ŞEKİLLERİ
11) MERCAN KIYILARI

tarihinde yayınlandı

Islahat Fermanı Nedir – Islahat Fermanı’nın Getirdikleri

Islahat fermanıIslahat Fermanı, yabancı devletlerin hazırladığı ve Osmanlı Devleti’nin kabul etmek zorunda kaldığı bir ıslahat programıdır.
Ferman’ın esaslarını Âli Paşa ile istanbul’daki Fransız ve ingiliz elçileri birliktehazırlamışlardır. Islahat Fermanı‘nın konusu Osmanlı, İmparatorluğu’ndaki Müslüman tebaya tanınmış olan haklarınMüslüman olmayan tebaya da tanınmasıdır.

Müslümanlarla, Hıristiyanlar arasında din, vergi, askerlik, devlet memurluklarına geçme ve millî eğitim alanda bazı ayrıcalıklar vardı. Bu iki teb’anın dinleri arasındaki eşitsizlik, şekil bakımından olsun giderilmek istendi. Vergi ve askerlikte eşitsizlik oldukça önemliydi. Tanzimat’a kadar Hıristiyan teba askere alınmıyordu; buna karşılık haraç adı altında vergi veriyorlardı. Tanzimat ile bu durum kaldırıldı. Hıris’iyanların da askerlik yapmaları esası etiriİdi. Islahat Fermanı‘nda Hıristiyanların askerlik yapması yeniden prensip olarak ortaya kondu. Tanzimat Fermanı‘ndaki prensipleri de içine alan Islahat Fermanı, yeni 20 maddeden oluşur:

“Teb’anın can ve mal, ırz ve namusunun korunması ile kanun önünde eşitlik. Şahsın ve topluluğun tasarruf hukuklarına saygı, devlet hizmetlerine ve askerlik ödevinebütün teti anın katılması, mezhep ve millî eğitimde hürlük, vergilerde eşitlik, iltizam usulünün kaldırılarak verginin doğrudan doğruya alınması, mahkemelerde şahitlik hususunda eşitlik, tebanın mahkemelerde yargılandıktan ve hüküm giydikten sonra idam veya af hususunun padişah hakları arasında yer alması, mahkemelerin açık olması ve ilanların yayınlanması suçlu mallarına devletin el koyması usûlünün kaldırılması, hapishane usul ve yönetmeliklerinin insan haklarına daha uygun bir şekilde düzenlenmesi; ticaret, ceza ve cinayet davaları için karma mahkemeler kurulması, bu mahkemelerde yürütülecek haklar ve ceza kanunlarıyla mahkeme usullerinin düzenlenmesi, müslüman olmayan toplulukların din yönünden olan imtiyazları muhafaza edilerek diğer imtiyazların incelenmesi ve değiştirilmesi; Patrikhaneleri n veya müslüman olmayan meclisleri n bazı hallerde hukuk davalarında sahip olacakları selâhiyetlerin teyidi. Adı geçen meclisler tarafından vilayet ve nahiye meclisleriyle Ahkâm-ı Adliye meclisinde üye bulundurulması, resmi yazılarda Hıristiyanlar içinhakaret anlamı taşıyan tabirlerin kullanılmaması, rüşvetin kaldırılması, “irtikab ve “ihtilasın” kaldırılması için kanunun şiddetle yürütülmesi.

Islahat Fermanı‘nın Paris Antlaş’ması’nın 9. maddesinde yeralması yabancı devletlere Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyasetine karışma fırsatını vermiştir.

tarihinde yayınlandı

İnebahtı Deniz Savaşı – İnebahtı Savaşının Sonuçları

İnebahtı Savaşı7 Ekim 1571’de Osmanlı ve Haçlı donanmaları arasında geçen büyük deniz savaşıdır. Bu savaş, bugünkü Yunanistan’da, Korent Körfezi’nde inebahtı (Lepanto) dolaylarında olmuştur.

Türklerin Kıbrıs’ı alması Avrupa’da büyük tepki yaratmıştı. Papa V. Pius’un 6 yıllık çalışmaları sonucu 25 Mayıs 1571’de Papa, ispanya Kralı ve Venedik Doçu, Osmanlılara saldırmak üzere anlaştılar (Mukaddes İttifak). Bu anlaşmadan haber alınmakla birlikte, Vezirazam Sokollu Mehmet! Paşa gereken önlemleri alamadı. O sıralarda Preveze’de bulunan Donanma Büyükamiralliği’nden hükümete devamlı haberler ve kuvvetlendirilme istekleri geliyordu. Bunun yanında donanmanın başına getirilen Müezzinzade bir kara generaliydi, denizcilikle hiçbir ilgisi yoktu. Haçlı donanmasının geleceği haberi İstanbul’a bildirilince, Sokullu, bu donanmayı karşılama görevini gene bir kara askeri ve hayatı boyunca hiç denize açılmamış olan İkinci Vezir1 Pertev Paşa’ya verdi.

Osmanlı donanmasında 1 vezir; 4 oramiral, 15 tümamiral bulunuyordu. Hıristiyan donanmasına Hollanda Genel Valisi Don Juan d’Autriche kumanda ediyordu. Venedik donanmasının başında Vaniero, Ceneviz donanmasının başında Giovanni Andrea Doria vardı. Kısacası Avrupa’nın en tanınmış prensleri, asilzadeleri, amiral ve generalleri Hıristiyan donanmasında bulunuyordu.

Pertev Paşa ile Ali Paşa düşmana hücum emri almışlardı. Ancak Osmanlı amiralleri, gemi sayısı, donatımı, asker sayısını eksik buluyorlardı. Amiraller arasında bir bağlılık yoktu. Herkes ayrı bir saldırı planı yapıyordu. Sonunda iş çığrından çıktı. Her amiral kendi anlayışına göre savaşa girişti. Bu sebeple savaş, tek elden idaredeki taktik üstünlüğünden yoksun kaldı. 7 Ekim’de iki donanma arasında Dünya tarihinin en büyük deniz savaşlarından biri başladı. Osmanlı donanması bozuldu. 142 Osmanlı savaş gemisi batarak karaya vurarak, ya da düşman eline geçerek yok oldu. 20.000 Türk şehit oldu. Buna karşılık düşmanın da kaybı büyüktü. 8.000 ölü verdi. Bunun yanında zaferi de büyüktü.

Bu savaşta, yalnız Uluç Ali Paşa kumandasındaki sağ kanat başarı gösterdi. 42 savaş gemisinden meydana gelen bu kanat kayıp vermediği gibi, birçok savaş gemisini de ele geçirerek savaş alanından ayrıldı.
Bu felaket, tarihte “Sıngın Donanma Harbi”  ünlüdür. Padişah o kış içindeı kaybedilen gemilere eşit sayıda gemi yapılmasını emretti. Gerçekten, bahara 158 parça savaş gemisi, bütün donatımı tamamlanarak denize indirildi ve donanma, ispanya üzerine gidip, inebahtı‘nın öcünü almak için denize açıldı. İnebahtı Savaşı sonunda Osmanlı Devleti toprak kaybetmedi. Hedefleri Kıbrıs olmasına rağmen Haçlılar, oraya bir çıkarma yapamadılar.

Bu savaşın sonunda Sokullu’nun Venedik elçisine:  “Biz Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Siz İnebahtı‘nda donanmamızı bozmakla sakalımızı tıraş ettiniz. Tıraş edilen sakal yeniden çıkar ama, bir kolun yerine gelmesi imkansızdır” şeklindeki sözleri ünlüdür.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Abbasiler Kimdir – Abbasi Dönemi

Abbasiler Dönemi750-1258 yılları arasında Irak’ta islam İmparatorluğu’nu idare eden, 1261-1517 tarihleri arasında ise Mısır’da sadece halifeliklerini sürdüren Arap hanedanı Emeviler sülalesinden gelen son dört halife zamanında merkezi otoritenin sarsılması ile, Ebu Müslim Horosani emrindeki orduyla Irak’a girmiş, Hz. Abbas sülalesinden Ebul Abbas Abdullah‘ı Kufe’de halife ilan etmiştir. Böylece İslâm tarihinde Abbasiler devri başlamış oldu. Kufe’yi başşehir ilan eden Ebul-Abbas’dan sonra yerine geçen kardeşi Ebu Cafer el-Mansur hanedan haki mi yetini tam anlamıyla kurdu. Muhammed el-Mehdî’nin 10 yıl, Musa el-Hadi’-nin 1 yıl süren hilafetlerinden sonra, Abbasi Devleti‘nin altın çağı başladı. 782’de İstanbul önlerine kadar gelen Harun Reşid halife olduktan sonra Bizans ordularını çeşitli savaşlarda yenmiş, Anadolu ortalarına kadar gelerek Konya Ereğlisi’ni zabtetmiştir (806) Bütün bu başarılara rağmen O’nun devrinde merkezi otoritenin yer yer zayıfladığı ve isyanlar çıktığı görüldü.

Harun Reşid’in ölümünden sonra oğulları arasında çıkan taht mücadelesinde, el-Memun, kardeşi el-Emin’i öldürttü ve halife oldu. (813). Memun’un devri, iç isyanlara rağmen Abbasi tarihinin en kuvvetli dönemi sayılır. Memun’un kardeşi ve sekizinci Abbasi halifesi Mutasını Billah zamanında (833-842), Türklerin Bağdat’taki nüfuzu iyice arttı. Bağdat’ın kuzeyinde Samarra şehri kuruldu. Sa-marra’da Mutasım’la beraber 8 Abbasi halifesi ikamet etmiştir. Mutasını devrinin en mühim hadiselerinden biri, devleti bir hayli uğraştıran Babek’in idam edilmesidir.

Harun Reşid döneminden beri, ülkede yer yer isyanlar çıkıyordu. On dördüncü halife Mutemed zamanında (869-892), Maveraünnehr’e hakim olan Samaniler hanedanı, müstakil bir devlet haline geldi. (874). Mısır valisi B. Tolun da 880 yılında bağımsızlığını ilan etti.

X. yüzyılda ülkedeki bölünmeler çoğaldı. Mustakfi Billah’ın hilafeti sırasında (944-946), Büveyhiler Bağdat’ı ele geçirdiler. Ancak Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey Bağdat’a girdi ve halifeyi himayesi altına aldı. 1058’de Fatımiler Bağdat’ı zabt-ettilerse de Tuğrul Bey bir sene sonra tekrar Bağdat’a gelerek, halifeyi makamına iade etti. XIII. yüzyılda hanedanın hükmü sadece Bağdat ye çevresinde geçebiliyordu. Nihayet İlhanlı Devleti Hükümdarı Hülagu Han 1258’de Bağdat’ı işgal etti ve otuzyedinci Abbasi halifesi Mutasım Billah‘ı öldürttü. Ancak bu felaket sırasında Abbasi hanedanından birkaç kişi Mısır’a kaçabilmişti. Memluk Sultanı Baybars, bunlardan Mustansır Biİlah’ı halife ilan etti (1261).Artık halifelik dinî bir makamdan ibaretti. Nihayet Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden sonra (1517), hilafet Türklere geçmiştir.

Müslümanların ödedikleri zekat, hıristiyanlardan alınan cizye ithalat mallarından alınan öşür ve yabancı devletlerin ödedikleri yıllık gelirler devletin başlıca gelir kaynakları idi.

Kubbetul-hadra, Kasrul-Huld, er-Rusafe, Süreyya Sarayı, Tac Sarayı, Darüş-Şecere Köşkü ve Muizziye Malikhanesi Abbasi halifelerinin yaptırdığı önemli eserlerdir. Fakat bunlar Hülagu’nun işgali sırasında tamamen yıkılmış ve günümüze kadar gelememiştir.

tarihinde yayınlandı

Folklorün Tarihi – Folklor Nedir

FolklorFolklor, halk hayatının veya kültürünün ilmidir. Bir toplulukta yaşayanların görenek ve gelenekleri, masalları, efsanaleri, halk müziği, dokumacılık, demircilik gibi halk sanatları, dans törenleri, doğumdan ölüme kadar yapılan çeşitli törenleri folklor bilim dalının içine girer.

Eskiden merak nedeniyle metotsuz olarak yapılan araştırma ve bilgi toplama merakı zamanla yerini ilmi araştırmaya bırakmıştır. Başlangıçta sade ce masal, atasözü, bilmece gibi ürünler folklor sayılırken geçen zaman içinde bütün âdet ve inançlarla, batıl inançlar, maddi kültüre giren eşya ve aleti de içine alarak kapsamını genişletmiştir.

Folklor, tarih, edebiyat, sosyoloji, psikoloji, etnoloji gibi bilimlere hem malzeme verip hem de malzeme alan zengin birhazinedir.
Türkiye’de folklor çalışmalarına II. Meşrutiyetten sonra bazı ilim adamları eserleriyle konuya dikkat çekmişlerdir. Ziya Gökalp de “Türkçülüğün esasları” adlı eserinde folklor üzerinde durmuştur.

Folklor çalışmalarına Cumhuriyetten sonra ağırlık verilmiş, 1927’de kurulan “Halk Evleri” tarafından çıkarılan dergilerle Türk folklorunun her dalda toplanan bilgileri yayınlanma imkanını bulmuştur.Halk evlerinin kapatılmasından sonra Milli Eğitim Bakanlığı, dağınık ve ilmi metottan uzak çalışmaları bir merkeze bağlamak ve ilmi çalışmalara hız vermek için 1966’da Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Milli Folklor Enstitüsünü kurmuştur.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Blog Nedir – WordPress Blog

Blog Nedir?

blog nedir        Blog yani insanların kendi istekleri doğrultusunda, arzu ettikleri herhangi bir konu ile ilgili gündem oluşturması ve bu konular üzerinden fikir paylaşımı yaptığı, çoğu kişinin günlük hayatta yaptığı halk dilinde “Günlük” adı verilen çalışmalara benzer web siteleridir. İngilizce “web” üzerinden “blog“laşma yani webblog kelimesinden esinlenerek “Blog” ismi verilmiştir. Türkçe dili daha Blog kelimesine karşılık bulamamış, her nekadar birçok isim önerisi çeşitli yerlerden gelsede bu isimler “Blog” ismini tam olarak karşılayamamıştır.

TDK (Türk Dil Kurumu) da bu konuda hala somut bir adım atmış değil. Blog, genelde en son yazılan makalelerin ön planda olduğu, geçmişe dayalı sıralanmış makale ve bu makalelere yapılmış yorumlar bütünlülüğü şeklinde algılanmaktadır. Bloğu “Blog” yapan özellikler arasında en belirgin ve ayırt ediciler olarak, yazı sonlarında yada öncesinde, ‘yazının kime ait olduğu’, ‘ne zaman yazıldığı’ ve ‘yazılan makalenin yorumlara açık olması’ gibi özelliklerdir.

Bu şekilde paylaşılan makaleler okuyucuların yorumlarıyla bütünleşip “blog” oluştururlar. Bloglar belirli bir konuya ya da bütün olaylara odaklanabilir. Birçok blog belirli konu başlığı üzerinde yazılarını yayınlamaktadır. Bazıları ise kişisel günlükler olmakla birlikte, yazarın günlük hayatından derleme ve güncel bir konu üzerinde durulan bloglardır.

Günümüzden geriye doğru gittiğimizde ve blog tarihine baktığımızda, önceden bloglar elle yazılıp güncellenirken, günümüzde ise blog tutmak için özel yazılmış sistemler kullanılmaktadır. Bu yazılımları bazen bir blog sağlayıcının sitesinde görebilirken, bazen de kullanıcıların kendi sunucusuna kurup çalıştırdıklarını görürüz. Blogların içerikleri normal web sitelerinin içeriklerinden farklılık gösterdiği için, bloglar için kurulmuş özel arama motorları bulunmaktadır. Bu arama motorlarına örnek verecek olursak Google Blog Search bunlardan birisidir.

Türkiyede bilinen en popüler blog şunlardır:

www.zerkaya.com | wordpress.com  | Blogsome.com | Blogger.com | Blogspot.com

 

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Görünmez Kentler “ŞAM”

Şam sokakları

                 Tarihin şanlı kenti  Şam; şimdi kim bilir nasıl bir sessizliğin içindesin “kurşunların sessizliği” kim bilebilirdi ki tarihin bunca ihtişamından sonra , bunca ilim insanın yetiştiği topraklar kan rengi ile boyanacak. Gürünmez kentleri biz İtalo CALVİNO‘nun    kitabından bir gün görebiliriz umudu ile okuduk. Ya sen Şam  nasıl olduysa sen gözler önün de öyle bir gürünmezliğe büründün ki?   ne gözler seni görmek  ne de  kulaklar seni işitmek istiyor.  Kaderine terkedilmişliğin  portresini çiziyor seni görmek istemeyen gözler. Feryatlarınından bir senfoni yapmış dinliyor seni işitmek istemeyen kulaklar. Halbu ki seni görmek ve duymak isteselerdi şimdi kimbilir sokakların da çocuk cıvıltıları olacaktı. Ama neylersin ki bunca sessizliğin içerisin de halen annelerin feryatları ve sen Şam görünmezliğin içerisin de halen kanlar içesin de unutulmaz sokakların ve oyun oynaması gereken cansız çocuk bedenleri …     “Ne  zaman göreceksiniz,  görmesi gerekenler”

tarihinde yayınlandı

Ekonominin Temel Kavramları

Genel Ekonomi  Ekonominin Temel Kavramları (3.ders)

ekonominin temel kavramlarıİhtiyaç: Karşılanamadığı zaman insanda huzursuzluk ve sıkıntı meydana getiren, karşılanabildiğinde ise insanlaeda mutluluk veren bir duygu olarak adlandırılıyor. İnsanların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan ihtiyaç çeşidine (nefes alma, yemek, giysi, ev, sağlık vb.) ‘hayati’, ‘biyolojik’ yada zorunlu ihtiyaç, yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bu alanın dışında kalan ihtiyaçlara da  kültür ve sosyal ihtiyaçlar denilmektedir.

Fayda: Hizmet yada Malların insanların ihtiyaçlarını karşılayabilme oranıdır. Tüketiciler mal veya hizmet aldıklarında bunlardan belli bir doyum hissederler. Tüketicilerin elde ettiği bu doyuma  “fayda” deniliyor. Örnek olarak, yaşamımızı devam ettirmemize yardımcı olan ‘ekmek’ bize fayda sağlar.

Değer: Hizmet yada Mallara biçilen önem ‘değer’ olarak bilinir. Kişi yada topluluklar, bir hizmet yada malın değerini bazı kiriterlere bağlı olarak belirler. Bunlar;
-Hizmet veya Malın bizlere sunduğu ‘fayda’
-Söz konusu Mal yada Hizmetin dünyada az veya çok olması
-Almak istediği Mal yada Hizmetin kalitesi
şeklinde kriterlere ayrılmıştır.

Bir mal yada hizmetin değeri, sağladığı fayda ile ölçülseydi bir ekmek  altından daha pahalı olurdu. Lakin bizler değer verirken, o mal yada hizmetin ulaşılabilme zorluk derecesine göre değer veririz.

Fiyat: Hizmet yada Malın değerinin ekonomik olarak ifade edilmesine ‘fiyat‘ denir. ‘Fiyat’ ekonomide geçerli kılınan ortaklaşa bir değerle parasallaştırılır. Ortaklaşa belirlenen bu değer ölçusu bu zamanda kullanılan banknot yada benzeri para olmak zorunda değil.  Eski yaşamlarda olduğu gibi günlük hayatta kullandığımız herhangi birşeyde (un, ekmek, inek, toprak vb.) değer ölçüsü olarak kullanılıp bir mal yada hizmete fiyat biçilebilir.  Bir ülke ekonomisinde, binlerce hizmet yada malların değerleri ortak değer ölçüsüyle bir fiyat biçildikten sonra meydana gelen fiyata ‘fiyatlar genel seviyesi‘ denmektedir. fiyatta istikrar sağlamak bir ülke ekonomisi için çok  önemli bir unsur olarak görülür. Merkez Bankasına verilen aslı görev fiyat istikrarını sağlamaktır. AB kriterlerine göre bir yıllık enflasyon oranı 2.7 nin üzerine çıkmamalıdır. Şimdiki gelişmiş ülkelerde bu şekilde tek rakamlı enflasyon görülmektedir.

Bir önceki ders Makro ve Mikro Ekonomi