tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz Halife

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz halife olunca dünyaya hiç rağbet etmedi. Hem de rağbet için bu büyük işi (Hz. Ali’ye sövme işi) terk etti ve her tarafa terk edilmesi için emirler yolladı. Onun yerine: “İnnllâhe ye’muru bil’adli ve’1-İhsani… (Nahl, 90) ayetini okudu.

Ömer Bin Abdülaziz; Allah’tan korkan, İslam birliğini arzulayan bütün Müslümanlara karşı aynı samimiyet ve duygularla yüklü olan bir dava ehlidir.

Ömer Bin Abdülaziz Küfe de isyan eden Hariciler ile görüşerek ne istediklerini sorar. İsyancılar:

— Sen kendi ehli beytinin ( Emevi hükümdarlarının) işlerine muhalefet ettin ve onları zalimler ola­rak adlandırdın. Eğer sen hidayetteysen ve onlar delâletteyseler onlara lanet et ve onlardan beri ol.

Ömer:

— Anladım ki siz dünyayı talep için isyan etmiyor, ahreti istiyor­sunuz; fakat yolunda hataya düşmüşsünüz. Allah (c.c) Resullüllah (s)’ı fitneci olarak göndermemiştir, İbrahim şöyle demiştir: Bana tabi olan bendendir. İsyan edenlere gelince sen gafur ve rahimsin. (İbrahim 14/36). Ben onların yaptıklarının zulüm ol­duğunu söyledim. Bu onlara yeter. Günahkâr­lara lanet etmek farz değildir. Eğer farzdır diyorsanız, söy­leyin bakalım, Firavun’a ne zaman lanet ettiniz?

İsyancılardan biri:

— Ona lanet edip etmediğimi ne zaman lanet ettiğimi hatır­lamıyorum.

Ömer:

— Sen mahlûkatın en şerlisi olan Firavun’a lanet etme­mişsin, ben namaz kılan, oruç tutan ehli beytime nasıl lanet edeyim.

İsyancılar:

— Peki, onlar zulümleri sebebiyle kâfir olmadılar mı?

Ömer:

— Hayır, çünkü Resulüllah (s.a.v.) İnsanları imana davet etti. İman eden, imanın gereklerini, de ikrar edenler Mümin kabul edilirdi; aykırı davranışta bulunanlaraysa had ikame edilirdi. Onlardan hiç biri: Ben Resulüllah’ın sünnetiyle amel etmem. de­miyor ki. Fakat yaptıklarının haram olduğunu bilerek nefislerine zulmettiler. Allah’tan korkun. Sizler in­sanlardan Resulüllah’ın reddettiği şeyleri kabul ediyor, kabul edip razı olduğunu reddediyorsunuz. Resulüllah’ın yanında korkan sizin yanınız­da emniyette, O’nun yanında emniyette olan sizin yanınızda korku için­dedir. “Eşhedü en lâilâhe İllallah ve eşhedü enne Muhammedun abduhû ve Resûluh” diyen sizden korkmaktadır. Bunu Resulüllah zamanında söy­leyen canını ve malını korumuştu, siz onu katlediyorsunuz,  öbür dinle­rin mensuplarıysa sizin yanınızda emniyette.

Ömer Bin Abdülaziz

Ömer’in bu olaydaki tavrı bütün Müslümanlara örnek olmalıdır. O, parçalanmış ve her parçanın firavunu değil de bir birini lanetlediği o fitne tohumlarını İslam âleminin içinden söküp atmak ve Müslümanları birleştirme çabası içinde iken, birilerinin hava ve heveslerine uyarak yeni bir kutuplaşmanın (birilerinin sürekli lanetlediği veya buna tepki olarak birilerinin sürekli övgülerine mazhar olduğu)  başlatıcısı olma gibi bir hataya düşmemiştir. Hatta bunu Mutedil bir dille anlatarak onları da ikna etmiş ve Müslümanlara bu bölünme ve kutuplaşmaların ne kadar gereksiz olduğunu göstermiştir.

Ömer Bin Abdülaziz’in bu tespitleri günümüzde aleni olarak kendini göstermektedir. Allah, Kitap ve Peygamber’in yolunda olduğunu söyleyen pek çok cemaat liderleri, rakip olarak gördüğü diğer cemaatleri, sadece kendi nefislerini tatmin ve peşindeki kitleyi kaçırmama adına en ağır bir şekilde eleştirmiyor mu? Haydi, gelin sizde Ömer’in babası Abdülaziz gibi içinizde gizlediğinizi açığa vurun, amaç Allah ve Resül mu? Eğer öyle ise Allah; Bir birinize kötü lakaplar takıp yaralamayın (Hucuret 49/11) demiyor mu? Müslümanlar bir olup küffara karşı saf tutmalılar. Müslümanlar olarak ayrılıklarımız ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar ufak meselelerdir.  İttifak ettiklerimiz ise amel ettiklerimizin tamamıdır.

tarihinde yayınlandı

Fitnenin Tavan yaptığı Bir Dönemde Ömer Bin Abdülaziz olmak

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin  Abdülaziz, atalarının İslam’dan gayri yeni bir din oluşturduklarının farkındaydı. O yeni dinlerinin ilahı dünyalık mal şan ve şöhret idi. Bunu açıklayan iki proto olay vardır. Bunlardan birincisi Emevi devletinin kurucusu Muaviye den ilandır. Şöyle ki:

Hz. Ali, Ebû Amr b. Beşîr el-Ensâri’yi, Saîd b. Kays el-Hemdânî’ ve Şebes b. Rid et-Temimî’yi çağırarak on­lara şöyle demişti: “Kalkın bu adama ( Muaviye) gidin ve onu Allah’a itaate ve cemaate bağlanmağa davet edin”. Bu elçilik heyeti Muaviye’ye giderek onu uzun uzun dinlemişler ancak bir sonuca varamayınca Şebes b. Rid ayağa kalkarak şöyle der; Temenni ettiğin şeye ulaşabilmen ancak cehennem ateşine atılman karşılığında mümkün olabilecek­tir. Allah’tan kork ey Muâviye! Şu anda istediğin şeyden vazgeç ve bu konuda ayrılıklar çıkarıp Ümmetin arasına tefrika sokma. Bu sözlere karşılık Muâviye: Her şeyden evvel benim burada gördüğüm husus, kavmi­nin efendisi ve son derece şerefli ve üstün olan bir adamın sözü­nü kesip haberli olmadığın bir konuya girmen ve bilmediğin bir hususta sözler söylemendir. Ey kaba bedevi! Sen bilmediğin bir ko­nuda yalan söyledin ve anlattığın her konuda da bir sürü yalanlar uydurdun; çek git yanımdan! Aramızda kılıçtan başka hiçbir şey olmayacaktır!

Görüldüğü gibi kendisini Allah’a ve Peygambere çağıranlara karşı savaş ilan eden Muaviye, bakın bir başka olayda ise tavrını nasıl belli ediyor.

Bir adam gelip Muâviye’ye karşı ileri geri konuşur ve bu konuda çok aşırı gider. Yanındakiler ona: Bunun dediklerine tahammül gösterip cezasız mı bı­rakacaksın? Diye sorunca Muâviye şunları söylemiştir: “Ben bizimle mül­kümüz arasına girmek istemedikleri sürece insanlarla söylemek istedik­leri arasına girmem”. Evet bu günde öyle değil mi? İslam birliğini bozan her türlü yapının (mezhep, fırka, tarikat, ideolojik devletler vs.) başında bulunan kişiler kendilerini Allah’a ve peygamber’e çağıranlara karşı (dolayısıyla kendileri ile mülkleri arasına girmektir) nasıl davranıyorlar. Muaviye’nin övündüğü şan şeref mal ve mülk buna karşılık aşağılanan ve hor görülen halk, işte yeni din anlayışı Muaviye ile birlikte şekillenir. Bu gün de o mirasın takipçisi ve yine aynı mekân da Şam da hüküm süren Esed, kendisi ile mülkü (ilahı) arasına girilmediği sürece bir sorun yoktu. Ne zaman ki mülküne dokunuldu işte o zaman ilahı belli oldu.

Ömer Bin Abdülaziz

Bu yeni din şeklinin ayakta tutulması için de bakın cahil ve zavallı halk nasıl kandırılmış ve yönlendirilmiştir. Bu konuda Ömer Bin Abdulaziz şöyle anlatıyor: Medine’de ilim öğreniyordum, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes’ûd’dan pek ayrılmıyordum. Bir gün yanına gittim, namaz kılıyordu. Namazı epeyce uzattı. Oturdum, namazı bitirmesini bekledim. Namazı bitirince bana dö­nüp: Allah’ın Bedir ehlinden ve Bey’at-ı Rıdvan’a katılanlardan razı olup da sonradan onlara gazaplandığını ne zaman Öğrendin? diye sordu. Bunu duymadım. diye karşılık verdim. Peki, Ali hakkında senden ba­na gelen şeyler ne oluyor? diye sordu. Ben: Allah’a ve sana karşı mazeretim var. Önceki durumumu terk ettim dedim ve şöyle devam ettim: Babam hutbe okuduğu zaman Hz. Ali (r.a.) hakkında kötü konuşacağı yere gelince tereddüt eder, lâfı gevelerdi. Ona dedim ki: Hutben çok güzel akıp gidiyor, sıra Ali’yi zik­retmeğe gelince kusurlu olduğunu anlıyorum. Babam: Bunu anladın mı? diye sordu. Evet. dedim. Bunun üzerine: Bak yavrum, çevre­mizde bulunanlar eğer bizim Ali hakkında bildiğimiz iyi şeyleri bilse­ler bizden ayrılır, Ali’nin çocuklarına koşarlar. O zaman bizim halimiz yaman olur. Diyerek karşılık verdi. Evet, Abdülaziz’in ağzından dökülen bu kocaman itiraf bu günümüze de ışık tutmuyor mu?

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz

tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz

Ömer Bin AbdülazizHaklı olarak 5. halife sıfatıyla adlandırılan Ömer Bin Abdülaziz hilâfete geldiğinde ilk hutbesini okumak üzere minbe­re çıkarken Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle demiştir: Ey insan­lar! Bize dost olmak isteyen şu beş şeyi yapsın, yoksa bize yaklaşmasın:

1- Bize ihtiyacını arz etmeğe gücü yetmeyenin ihtiyacını arz etsin,

2- Bize elinden geldiği kadar yardım etsin,

3- Yönelmeğe çalıştığımız hayra kılavuzluk etsin,

4- Kimseyi aldatmasın,

5- Kendini ilgilendirmeyen şeye karışmasın.

Ömer Bin Abdülaziz’in bu ilk hutbesi Emevi devleti için bir manifestoydu. Zira dünya malını ve şan şöhreti kendilerine ilah edinmiş olan Emevi diktatörlerinin bu sonu gelmez ihtiraslarının tatmin edilmesi adına halka dikta ettikleri sapık ve çürük anlayışın (dinin) bertaraf edilmesi için atılan bir adımdır. Bu hutbeyi dinleyen şarlatanlar yardakçılar ve aç gözlü sefiller onun etrafından dağılırken, bu ada­mın fiilleri sözlerine aykırı olmadıkça onu terk etmek bize yaraşmaz, di­yerek yanında fakihler ve zahitler kaldılar.

Ömer, halife olunca ailesinin elinde bulunan bütün mal varlıklarını meza­lim olarak adlandırdı. Bu İslam kardeşliğinin Peygamber (s) ve onun takipçisi halifelerin uygulamalarından biri ile eşdeğerdir. Ömer Bin Abdülaziz atalarının, Müslüman halkın malı olan bir servet üzerine konduklarının şuurunda idi. Bu mal bütün Müslümanların idi ve oraya iade edildi. Fakir ve fukara hakkı olan, kan ve gözyaşı üzerine toparlanan dünyalık servetleri kendi hakları sanan Ümeyye oğulları bu durum üzerine can havli ile Ömer’in halası Fatıma binti Mervan’a koşarlar.

Fatıma halifeden bu işin sebebini sorunca, Müminlerin Emiri Ömer şöyle cevap verir: Allah, Resulullah’ı insanlara rahmet olarak gön­derdi, azap olarak değil. Sonra O’nun için kendi katındakileri hayırlı görüp seçti, sonra da insanlara herkesin eşitçe içeceği bir nehir bırak­tı. Ebu Bekir (r.a.) geldi, bu nehri olduğu gibi bıraktı, Ömer (r.a.) aynı şeyi yaptı. Bana gelinceye kadar da bu nehirden sadece Yezîd, Mervân, oğlu Abdülmelik ve Abdülmelik’in iki oğlu Velid ile Süleyman istifade et­tiler. Bu büyük nehir kurudu ve eski haline döndürülmedikçe sahipleri­ni doyuramayacak hale geldi.

Fâtıma: Onlar seni bir savaşla korkutuyorlar, deyince Ömer hiddetlenerek: “Ben Kıyamet gününden başka bir günün şerrinden korkmuyorum” demiştir. Fâtıma bu durumu Ümeyyeoğullarına dönünce onlara şöyle de­mişti: Bunu siz kendi başınıza getirdiniz. Siz Ömer b. Hattab’ın çocuk­larıyla evlendiniz ve sonunda ona benzeyen biri ortaya çıktı. ( Ömer Bin Abdülaziz anne tarafından Ömer b. Hattab’ın torunudur).

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz

tarihinde yayınlandı 2 Yorum

Kedi

Kedi (Cat in English), kedigiller ailesinden gelen bu dort ayaklı hayvan evcil ve memeli olmasının yanı sıra etçil olmasıyla da bilinmektedir. Bizler Kedilerin fare gibi haşereleri avlayabilme yeteneklerine hayranızdır. Onların en çok bu özelliklerini bildiğimiz bu hayvanlarla yaklaşık olarak 10.000 yıldır birlikteyiz.

3 kg ile 10 kg arsında değişen ağırlığa sahip ve erkek 70 santimetre, dişileri yaklaşık olarak 50 santimetre boyunda olmaktadırlar.  Değişik renklere sahip bu hayvanların bazıları orjinal olarak genetiklerinden gelen ve onlara has renklere sahiptirler. Kedigiller ailesinin çoğunluklu karekter niteliklerini bulundurmaktadırlar. Bazen evlerimizin en gözde evcil hayvanları arasında bulunana bu hayvanlar ortalama olarak 15 yıl yaşayabilmektedirler (Allah uzun ömürler versin 🙂 )
Kediler sevimli, yuvarlaksı kafalı, sivri kulaklara sahip, uzun bıyıklı yaratıklardır.Bıyıkları sinirlere bağlı olarak dokunma duyusu görevini en hassas şekilde üstlenirler. İlginç bir mekanizmaya sahip patileri sayesinde istedikleri zaman kancalı tırnaklarını içeri çekebilme özelliğine sahip olan bu kedilerin ön patileri 5 parmaklı, arka patileri 4 parmaklıdır genelikle ağaçlardan yardım alarak tırnaklarını sivrileştirmeye çalışırlar. Çok hassas görme ve duyma özelliklerine de sahip Kedi, bizim kulağımızın duyamayacağı yüksek frekanslı ses dalgalarını algılayarak çok düşük sesleri bile duyobiliyorlar ve genel itibariyle geceleri avlanmaya çıkarlar.

Kedi Tarihi

Geçmişi Mısır uygarlığının ortalarına  ve Kuzey Afrika coğrafyasına kadar uzanır. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan genel bir düşünceye göre yaygın tarımın başlamasıyla evcilleşme süreci hız kazanmıştır. Günümüzde genetik yapısı itibariyle geçmişi çok eski çağlara giden evcil kedi cinsi iki tanedir. Bu cinsler Mısır Mau’su ve Habeş Kedileri’dir.

Kedi Resimleri

tarihinde yayınlandı

Güneş

Güneş IşığıGüneş, Güneş Sistemi‘nin içerisinde bulunan ve ortalama büyüklükte bir yıldızdır. Bulunduğu sistemin kütlesel olarak %99,8’ini oluşturur. Kütlenin 0,2’lik kısmını ise güneş sisteminde yer alan gezegenler, göktaşları ve kuyruklu yıldızlardır. Güneş yaydığı enerji sayesinde dünya üzerinde Fotosentez işlemine yardımcı olarak, yaşam olanaklarını sağlıyor.

GüneşGüneşGüneşGüneşGüneşGüneşGüneşGüneş