tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz Hilâfete Gelince

Ömer Bin AbdülazizÂlimlerin, yanında öğrenci kaldığı Ömer Bin Abdülaziz’in hem hükümdarlara ve hem de tüm Müslümanlara bir örneklik açısından pek çok meziyetleri vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz.

Ömer hilâfete gelince Kureyş ve diğer ileri gelenleri topladı ve onlara Şöyle dedi: Fedek Rasûlüllah (s)’ın elindeydi, orayı Allah’ın ken­disine gösterdiği şekilde tasarruf ediyordu, sonra Ebû Bekir ve Ömer (r.a.) aynı şeyleri yaptılar. Fakat Mervan orayı ikta etti, gelirini başkalarına verdi. Şu anda tasarruf yetkisi benim elimde, fakat o benim malım değil. Sizlerin huzurunda onu (Fedek’i) Rasulullah zamanındaki duru­muna iade ediyorum. Diyerek Fedek arazisini eski haline iade etmiştir.

Halifenin emrine tahsis edilmiş hayvanların bakıcıları Ömer’e ge­lip hayvanlara yem istediler. Ömer hepsini sattırıp parasını beytülmale koydurdu ve benim şu katırım bana yeter, dedi.

Yine Ömer, Süleyman b. Abdülmelik’in cenazesinden döndüğünde bir kölesi onu düşünceli ve üzüntülü görmüş ve sebebini sormuştu. Ömer: Muhammed (s.a.v.) ümmetinin yeryüzünün doğusunda ve batısında bulunan her ferdine haklarını istemelerine gerek kalmadan ulaştırmayı istiyorum, diye cevap vermişti.

Ömer hilâfete gelince hanımına ve cariyelerine artık boynuna yük­lenen bu vazifeden dolayı onlarla fazla İlgilenemeyeceğini söyleyerek onları kalmakla gitmek arasında muhayyer bırakmıştı. Onlar da Ömer’de kalmayı tercih etmişlerdir. Ömer hanımı Fâtıma’ya Benimle kalmayı istiyorsan sahip olduğun malları, mücevherleri Müslümanların beytülmaline geri ver, çünkü bunlar Müslümanlara aittir ve ben üçümüzün (kendisi, hanımı ve malları) bir evde bulunmasını iste­mem, dedi. Karısı da hepsini beytülmale bıraktı.

Ömer, Küfe valisine şöyle yazmıştı: Küfe ehli, belâ, şiddet ve kö­tü valilerin başlattığı pis muamelelere maruz kalmışlardır. Dinin kıva­mı, özü adalet ve ihsandır. Sana nefsinden daha mühim bir şey olma­sın, çünkü günahın azı olmaz. Issız yerlere, meskûn yerler muamele­si yapma. Onlardan güç yetirdiklerin kadarını ve uygun olanını al ki ma­mur hale getirebilesin. Meskûn yerlerin haracı arazi sahiplerinden yu­muşaklıkla alınsın. Yeryüzünde Müslüman olanlardan haraç alma. Bu hususlarda emrime uy. Allah’ın beni yetkili kıldığı şekilde seni tayin ediyorum. Bana müracaat etmedikçe kısas uygulamakta acele et­me. Halktan (gençlerden) haccetmek isteyen olursa, haccedebilecek kada­rını ver.

Ömer Bin Abdülaziz valilerine şöyle bir ferman göndermiştir: Allah İslâm ile Müslümanlara ikramda bulunmuş, onları şereflendir­miş, üstün kılmıştır. Zillet ve küçüklüğü Müslümanlara muhalefet eden­lerin başına geçirmiş, Müslümanları insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapmıştır, Müslümanların işlerini zimmet ve haraç ehline (gay­ri Müslimlere) vermeyin. Onlar ellerini ve dillerini Müslümanların üze­rine yayar ve Allah’ın üstün kıldığı Müslümanları zelil ederler, Allah’ın ikram ettiği Müslümanları küçük görürler, onları hilelerine maruz bı­rakırlar. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Ey inananlar! Kendiniz­den başkasını kendinize dost edinmeyin. Onlar sizi bozmaktan geri dur­mazlar ve size sıkıntı verecek şeyleri isterler.” (Âl-i İmran, 3/118) ve “Ey inananlar! Yahudileri ve Hıristiyanları dost (müttefik) edinmeyin, onlar birbirleri­nin dostu (müttefik)dur (Mâide, 5/51). Ömer Bin Abdülaziz’in fazilet ve adaletini göstermek için bu kadarı kâfidir.

İktidarlarının ellerinden gittiğini gören Emevi soyu Onu zehirlediler. İkinci bir gömleği olmadığı için terden kokan üstündeki gömleği değiştirilmeyen ve doktor çağırma girişimlerine karşi “vallahi bilsem ki kulağıma dokunulsa iyileşeceğimi yine de dokundurtmam. Benim için en güzeli Rabbimin yanıdır” diyerek karşı çıkmış ve arzuladığı o yere henüz otuzlu yaşlarda kavuşmuştur.