tarihinde yayınlandı

Zilan Katliamı

ZİLAN DERESİ KATLİAMI

Zilan Deresi Katliamı 13 Temmuz 1930 tarihinde Van’ın Erciş ilçesinde Zilan denilen derede yapıldı. O yılın Temmuz ayında Ağrı Dağı İsyanları sırasında Ferik Salih Omurtak komutasındaki 9. Kolordu tarafından Üçüncü Ağrı Harekatı’nın başlatılmadan önce sığınan Kürtlere yönelik gerçekleştirdiği katliamdır. Kürtler bu acı Zilan katliamını Komkujiya Gelîyê Zîlan diye adlandırır.

Zilan katliamı

Zilan Katliamından 3 gün sonra 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre, 15,000 kişi katlediliyor. Bizatihi Ağrı isyanında da yeralan Kürt yazar HesenHîşyarSerdî (1907-Eylül 14, 1985)’ye göre, Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerden oluşan 18 köyden 47.000 köylüsü Ermeni araştırmacısı GaroSasuni’e göre, 5.000 kadın, çocuk, ve yaşlı öldürülmüştür.

Zilan Katliamı sırasında 3 Ekim 1930 tarihli Berliner Tageblatt gazetesi ise, “Türkler, Zilan bölgesinde 220 köyü imha etti ve 4.500 kadın ve yaşlı katletti” şeklinde aktarıyor. Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ise, Zilan Bölgesi vadilerinden birinde 1.550 kişi kesildi, Erciş bölgesinde 200 köy yakıldı, Patnos sahasında yakılıp yıkılmayan tek köy kalmadı, “Türk askerleri, Kürtlerin hayvanlarını da alıp çaldılar” şeklinde kaydetmektedir.

Zilan katliamı

Zilan Katliamı öncesi Türkiye’nin hazırlıkları

Cumhuriyet’in ilandan sonra Kürt illerinde bazı isyanlar baş gösteriyor. Bu isyanlardan birine de bir zamanlar Osmanlı subayı olan İhsan Nuri Paşa öncülük ediyor. 9 Mayıs 1928 tarihinde Türkiye direnişçileri vazgeçirmek için af çıkarılır. Türkiye müzakerede inisiyatif elde edemeyince İhsan Nuri Paşa ile doğrudan müzakere etmeye karar veriyor. Fakat bu da sonuç vermedi.

Mustafa Kemal başkanlığında, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Birinci Umumî Müfettiş İbrahim Tali Öngören’in de hazır bulunduğu Bakanlar Kurulu toplantısında “Zilan Katliamı” operasyonu kararı verilir. Ve toplantıdan sonra 29 Aralık 1929 tarihli ve 8692 sayılı kanun hükmünde kararname çıkarılır. Burada Haziran ayında Ağrı’ya yönelik müdahale ve katliam öngörülür.

Zilan katliamı

Tam da bu Bakanlar Kurulu tarafından verilen kararname doğrultusunda 7 Ocak 1930’da Genelkurmay Başkanlığı 9. Kolordu komutanlığına, bölgedeki Bulakbaşıile Şıhlı köyü arasında Kürtlere müdahale edilir isyancılara yardım ettikleri gerekçesiyle o civarda yerleşik olan köyler ile sığınılan yerler ele geçirilerek Zilan Katliamı başlatılır. Ve aynı kararnameye göre o bölge Ağrı ili dolaylarına kadar Patnos ilçesi köylerine kadar hiçbir yerleşim yeri bırakılmayacaktır. O bölgede jandarma alayları için lazım olan yerlerden başka meskûn yer bırakılmayacağına dair kati emir verilir.

Başlatılan Operasyon ve Zilan Katliamı

Türk Ordusu 7. Kolordu ve 9. Kolordu olmak üzere iki kolordu ve 80 uçaktan oluşan hava gücü kullanarak bölge halkını kıyımdan geçirdi.Cumhuriyet gazetesi özel muhabiri Yusuf Mazhar’ın aktardığına göre, civardaki bütün köyler yakılırken 15.000 kadar kişi Zilan Deresi’nde öldürüldü. Sağ kalanların bir kısmı ise İran’a kaçıp katliamdan kurtulmaya çalıştılar.Zilan katliamı

Cumhuriyet gazetesi 16 Temmuz 1930 tarhinde Zilan Katliamı için attığı manşet ile  “Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.” şeklinde duyurmuştur.

Britanya Dışişleri Bakanlığına ait o dönemi aktaran bir rapor, Erciş ve Zilan yakınındaki Türk katliamı ‘nın birkaç silahlı adamlar ve büyük bir çoğunluğu oluşturan masumlara karşı kazanıldığını aktarmaktadır. Ve dönemin resmi kayıtları ise isyan dahi etmeyen köylüleri asi ve şaki diye aktarmıştır.
Zilan Katliamı sırasında Cumhuriyet gazetesinin atmış olduğu manşet. 13 Temmuz 1930 tarihli gazete manşeti.

Zilan-Katliamı

tarihinde yayınlandı

Siyaset ve Malzemeleri

Ülkemizde siyaset aldı başını gidiyor. makarna, çamaşır makinesi, derken şimdi de eskilerden kalma partilerin yeni yeni kirli çamaşırları ortaya dökülüyor. Şimdi size vereceğim fotoğraflarla lütfen iyice bir düşünün, millete hizmet etmek isteyen bir topluluk yani bir parti oy alabilmek için makarna, buzdolabı ve hatta sigara dağıtabilir mi? Nasıl Düşünülebilir böyle bir partinin hizmet edeceği, edebileceği…

CHP Sigaraları

Laf aramızda kalsın ama bence tek dert koltuk gibi gözüküyor. Halbuki bilseler dünyada ki en yüksek makama bile çıksalar oturacakları yer yine kendi popolarının üstüdür, işte o zaman belki biraz oturup düşünürler. Bu nasıl bir hırstır böyle bilemiyorum.

Her şey siyaset malzemesi olarak kullanılıyor. Evet Yemek tarifi gibi oldu. Yemeğin adı Siyaset Malzemeler her şey… Geçen gün üniversitede ders yenilemek için danışman hocamın kapısında bekliyordum. Tam o sırada fakülteyi yeni kazanmış 2 genç benim gibi sırada bekliyorlardı ve aralarında şöyle bir muhabbet geçti; Bu iki gençten birisi işe yerleşmiş mecliste şoför olmuş ve diğer arkadaşına işe  nasıl girdiğini nasıl memur olduğunu anlatıyor. Nasıl memur önemli değil asıl önemli olan üniversiteye gelen bu arkadaşın “Sen hangi partinin memuru oldun?” gibi çok garip bir soru sorması oldu. Arkadaşı gayet ciddi bir şekilde “Eğer A partisinden memur olduysan yaşadın ama B partisi biraz ezik “ dedi…

Üniversiteye hak kazanmış bu arkadaş partilere memur olunduğunu sanıyor. İşte işin boyutu bu derece, varın artık siz düşünün suç bu gençte mi yoksa bu sigara ve makarna dağıtan menfaatçilerin bizi ve gençliğimizi yanlış idrake yönlendirmesinde mi?

 

Yusuf KAYA

tarihinde yayınlandı 4 Yorum

Harf Devriminin Amacı İsmet İnönü Hatırası

Merhaba değerli okuyucular…

Harf Devriminin Amacı İsmet İnonü Hatırası

“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını  sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”

İsmet İnönü, Hatıralar Cilt 2, Sayfa 223, Bilgi YayınEvi 1985

Evet bende gördüğümde gerçekten çok şaşırdım. Sosyal medyada paylaşım rekorları kıran bu Hatıra adı verilen, eğer gerçekse insanlık dışı bir durumu ifade eden İsmet İnönü Hatıraları arasında kayıtlara geçmiş “Harf Devriminin Gerçek Amacı” başlıklı hatıra gerçekten insana “çuşşş” dedirtiyor.

Bakın değerli kardeşlerim; Bir milletin milletler nezdinde değer kazanabilmesi için kendi değerlerine sahip çıkması gerekir. Başka milletlerin gözündeki değeri, ancak kendi değerlerine sahip çıkma  azmiyle doğru orantılıdır. Hiç bir değeri olmayan (değerlerine sahip çıkmayan) bir millet değersizdir ve değersiz bir millete değer verilmez.

Eğer yanlış anlamadıysam ki yanlış anlamak elde değil. “Görünen köy uzakta değildir” meselesiyle yola çıkarsak şu anda gördüklerim gerçek… Bir türlü anlayamadım ve hiç bir zaman bunu yapanların akli dengelerini yeterli bulmadım. Adamlar kalkın Müslüman bir ülkede insanların değerlerini teker teker yerlere serin ve sonrada biz Müslümanız deyin!

Bu insanlar için inanın kelime bulamıyorum. Daha öncede bir video da M.Kemal Atatürk’ün İslam aleminin en büyük değeri olan Kur-an’ı Kerim hakkındakiGökten inildiği sanılan…’ şeklinde başlayan sözlerini Meclis arşivinden yayınlanan bir video ile şahit olmuştum. Aşağıda meclis arşivlerinde bulunan orjinal videoyu izleyebilirsiniz.

Söz sizin benden daha söz çıkmaz.

tarihinde yayınlandı 1 Yorum

Sosyal Medyada Etkileyici Sözcükler

Sosyal Medyada Etkileyici Sözcükler

Video ve fotoğraf sosyal medyada çok önemli ama güzel sözlerin, doğru metinlerin de hakkını yemeyelim. çoğu arkadaşınızın Twitter’da özlü sözler paylaştığını görmüşsünüzdür.

Sosyal Medya

Bunların internetteki özlü söz sitelerinden alıntı olduğunu artık herkes biliyor ama yine de seviliyor ve ilgi görüyorlar. Siz bir adım daha ötesine gitmek isterseniz, Türkiye’de herkesin çok duymadığı özlü sözleri, şiirleri veya önemli başka metinleri Twitter’da, Facebook’ta veya diğer sosyal ağ hesaplarınızda paylaşabilirsiniz.

 

Bu iş için, ortaokulda öğretilen kadar, azıcık yabancı dil bilmeniz gerekiyor. Eğer okuduğunuzu birazcık anlayacak kadar yabancı diliniz varsa, yabancı edebiyat sitelerinde, yabancı özlü söz sitelerinde hala Türkçeye çevrilmemiş pek çok yabancı özlü söz” bulunuyor.
Bunları Google’ın Translate servisi (translate.google.com) ile Türkçeye çevirin. Elbette Google Translate sözleri “Tarzanca” olarak Türkçeye çevirecektir.

Ancak siz azıcık çaba ile bu “bozuk” cümlelerin anlatmak istediklerini doğru Türkçe ile temiz bir cümleye dönüştürebilirsiniz.

Ardından, yazarının isimini de ekleyerek, cümleyi Twitter’da paylaşın ya da Facebook durum güncellemenize yazın. Artık daha önce çok az duyulan bir özlü sözü paylaştığınız için beğenileri toplayacaksınız.

Takipçileriniz önce azar azar gelecek ancak siz yaratıcılığınızı kullandıkça, özlü sözlerinizi ve önemli metinleri belki fotoğraflarla da destekledikçe, takipçilerinizin sayısı gittikçe çoğalacak ve bir gün uyandığınızda bakmışsınız ki, büyük bir gazetenin Pazar ekinde, sosyal medyadaki ünlülerden bahseden bir makalede adınız geçiyor.

Ne olduğunu anlamadan, Twitter ünlüsü olmuşsunuz, sosyal medya fenomeni olmuşsunuz! Ama elbette, sosyal medya fenomen i olmak karnınızı doyurmayacak, siz yine de derslerinize çalışıp, meslek edinmekten geri durmayın.

tarihinde yayınlandı

Suriye ve Dış Müdahale

Arap Baharı veya Müslümanların en derin uykularından kıpırdanmaları – yani henüz uyanmadılar ancak uyanmak üzereler- eminim ki batı tarafından tam manasıyla algılanamadı. hele hele ilk safhası  bazı batılı ülkelerin müdahalesi ile erken sonuçlandı (Libya gibi). Bunların yardımı olmasaydı da Allah’ın izni ile yine olumlu sonuçlanacaktı belki birkaç hafta daha uzardı. Batılı emperyalist devletler böylece bu İslam uyanışı karşısında uykuda yakalanmışlardır.

Suriye Savaşı

Onlar kendilerinin başa getirdikleri kukla yönetimler vasıtasıyla en derin uykuya sevk ettikleri bu devasa toplumun bu kadar ani bir şekilde kıpırdayacağını asla düşünememişlerdir.  Belki onlar için sırdan gündelik olaylardan bir olay gibi gözüktü.

İşte bu yüzden sonucu belli olan bu olaylarda halkın yanında gibi gözükerek sonucundan belki bir pay kaparız kurnazlığına yattılar. Derken Tunus düştü yani onların kuklalarının elinden çıktı, Libya düştü ve nihayetinde Mısır düştü. Düştü derken batılı emperyalist güçler ve İsrail açısından düştü fakat bizim açımızdan elbetteki kazanıldı ve başarıldı. Zira İsrailli bir yetkili yaptığı açıklamada bu olaylar bizim için hiçte bahar değil çünkü etrafımız İslami yönetimlerle sarılıyor demişti. İşte bu itiraf tamda Suriye’nin durumunu ortaya koyuyor. Eğer Suriye’de de Müslümanların eline geçerse İsrail için oldukça vehim sonuçlar doğuracaktır. Bunların en önemlisi hiç şüphesiz Filistin’li guruplara silah ve teçhizat yardımı yapılabilecektir. Bundan dahası eski Mısır ve Suriye yönetimleri tarafından İsrail’e sağlanan ucuz yakıt anlaşması gibi pek çok anlaşma rafa kalkacak.

Dahası Batılı emperyalist güçlerin bir kuklası daha düşecek sömürdükleri bir toprak parçası daha özgürlüğüne kavuşacak. İslam birliğine doğru hızlı bir adım daha atılmış olacak. vs. vs. gibi daha pek çok sebepler neticesinde Batılı güçler sonucunun kendileri için vehim olduğunu gördüler. Böylece Suriye de Esed’e denk düşecek kendileri için güvenceler verecek birileri ararken sonucu sürümceme de bırakmışlardır. Onlar hala bir arayış içindeler. bu yüzden Esed’in düşmemesi için el altında yardım sağlamaktalar. Belki kendi yeni kuklalarını bulana kadar böyle davranacaklardır.

Çünkü onlar için Müslüman kanı dökülebilir hiç önemli değil, çocukların gözyaşları annelerin feryatları yeri göğü inletebilir buda önemli değil onlar için önemli olan sömürülerini devam ettirebilecekleri bir kukla yönetim. İşte onu Allah’ın izni ile artık Suriye’de bulamayacaklar. Süreç uzasa da zafer Müslümanların olacaktır. Allah sabredenlerle beraberdir.

Fikret ZERKAYA

 

tarihinde yayınlandı

SURİYE’YE KARŞI BU SUSKUNLUĞUN SEBEBİ NE?

Suriye Savaşı

Amerika Suriye’ye girer mi?

Rusya Suriye için bütün bir Batı bloğunu karşısına alır mı?

Türkiye bu zulme Rusya ve İran’a rağmen karşı çıkabilir mi?

Suriye bir Ortadoğu ateşinin fitilini mi ateşliyor?

             Seçim öncesi Amerika’nın Suriye’ye müdahalesi ihtimal dışı. Bütün mesaisini dünya siyasetine sarfeden Amerika seçim dönemlerinde dış siyaseti seçim malzemesi olarak görmektedir. bu her zaman böyle olmuştur Amerika’nın fiiliyattan ziyade demogoji yaptıkları tek dönemdir. Suriye’deki durum Amerika’nın aleyhine mi? ona da pek emin değilim. sebebine gelince Obama Afganistanve Ira’tan çekilme kararı verdi her ne kadar kendilerini Amerika’nın sahipleri görenler istemesede yeni bir müdahale alanına Amerika’nın herkesten ziyade ihtiyacı var. Amerika’nın Irak’ı terk etmesinden sonra yerini kadim dostu İran’a bırakmıştır. Batı ile İran arasında ki nükleer krizinden sonra Ortadoğuyu bunaltacak bir suni krize ihtiyaç vardı bunuda Suriye sağladı tedavi sürecinin uzun olması için Türkiye dışındaki bütün aktörler ellerinen gelen çabadan fazlasını gösterdiler.Ve şimdi yaranın tamamen kangren olduğuna şahit oluyoruz. Amerika suriye’ye girer mi? neden girsin girmeden de istediğini alıyor nasıl olsa.

Rusya hiçbir şekilde açıktan oynamıyacaktır. Esed güçlü olduğu sürece ona destek olmaya devam edecektir. Esed’in pilinin bittiği anlaşıldığı anda satabileceği en iyi fiyatla satacaktır. Bugün Türkiye’de aynı şey olsa Amerika Türkiye’yi kimin işgal ettiğine bakmaksızın çıkarları doğrultusunda işgalci kuvvetlerle anlaşmanın yollarını arayacaktır diğer bir ihtimalde işgale kendi çıkarları doğrultusunda engel olurdu. Rusya suriye Tarsus’daki üssünün kapatılmaması için bütün bürokratik yolları deneyecektir. Dünya global ekonominin isteği doğrultusunda bir bloklaşma yaşıyor bloklaşmanın en etkin etkeni her zaman olduğu gibi paradır. Sebebini soracak olursanız yükselişte olan ve taze kan pompalıyan ülkeler kategorisindekileri saydığımızda karşımıza Rusya, Çin ve İran çıkıyor(Türkiye yükseldiği halde bunlardan istisna tutulmuştur), durunlaşan ve yaşlanan ekonomi sınıfının ilk sırasını ise ABD ve AB paylaşıyor yani ekonomideki güç sahipleri daha fazla para kazanmak için Dünya’yı ısıtma kartını oynuyorlar her zaman olduğu gibi.

Türkiye eski Türkiye değil bunu baştan kabul etmek lazım. Artık kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden ve mazlumu koruma endeksli tavır belirleyen bir ülke olduğumuz hakikat. Türkiye Osmanlı’nın varisi yani yeryüzünde adaletin temsilcisi nazarıyla bakılan bir ülke bu sebeple kendine yakışanı yapacaktır Suriye’ye ve Suriye’lilere sahip çıkacaktır. Ama başka devletlerin oyununa gelmeden kendi özgürlüğünden taviz vermeden yapacaktır bunu.

Yıldıray Berk…..

tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz Hilâfete Gelince

Ömer Bin AbdülazizÂlimlerin, yanında öğrenci kaldığı Ömer Bin Abdülaziz’in hem hükümdarlara ve hem de tüm Müslümanlara bir örneklik açısından pek çok meziyetleri vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz.

Ömer hilâfete gelince Kureyş ve diğer ileri gelenleri topladı ve onlara Şöyle dedi: Fedek Rasûlüllah (s)’ın elindeydi, orayı Allah’ın ken­disine gösterdiği şekilde tasarruf ediyordu, sonra Ebû Bekir ve Ömer (r.a.) aynı şeyleri yaptılar. Fakat Mervan orayı ikta etti, gelirini başkalarına verdi. Şu anda tasarruf yetkisi benim elimde, fakat o benim malım değil. Sizlerin huzurunda onu (Fedek’i) Rasulullah zamanındaki duru­muna iade ediyorum. Diyerek Fedek arazisini eski haline iade etmiştir.

Halifenin emrine tahsis edilmiş hayvanların bakıcıları Ömer’e ge­lip hayvanlara yem istediler. Ömer hepsini sattırıp parasını beytülmale koydurdu ve benim şu katırım bana yeter, dedi.

Yine Ömer, Süleyman b. Abdülmelik’in cenazesinden döndüğünde bir kölesi onu düşünceli ve üzüntülü görmüş ve sebebini sormuştu. Ömer: Muhammed (s.a.v.) ümmetinin yeryüzünün doğusunda ve batısında bulunan her ferdine haklarını istemelerine gerek kalmadan ulaştırmayı istiyorum, diye cevap vermişti.

Ömer hilâfete gelince hanımına ve cariyelerine artık boynuna yük­lenen bu vazifeden dolayı onlarla fazla İlgilenemeyeceğini söyleyerek onları kalmakla gitmek arasında muhayyer bırakmıştı. Onlar da Ömer’de kalmayı tercih etmişlerdir. Ömer hanımı Fâtıma’ya Benimle kalmayı istiyorsan sahip olduğun malları, mücevherleri Müslümanların beytülmaline geri ver, çünkü bunlar Müslümanlara aittir ve ben üçümüzün (kendisi, hanımı ve malları) bir evde bulunmasını iste­mem, dedi. Karısı da hepsini beytülmale bıraktı.

Ömer, Küfe valisine şöyle yazmıştı: Küfe ehli, belâ, şiddet ve kö­tü valilerin başlattığı pis muamelelere maruz kalmışlardır. Dinin kıva­mı, özü adalet ve ihsandır. Sana nefsinden daha mühim bir şey olma­sın, çünkü günahın azı olmaz. Issız yerlere, meskûn yerler muamele­si yapma. Onlardan güç yetirdiklerin kadarını ve uygun olanını al ki ma­mur hale getirebilesin. Meskûn yerlerin haracı arazi sahiplerinden yu­muşaklıkla alınsın. Yeryüzünde Müslüman olanlardan haraç alma. Bu hususlarda emrime uy. Allah’ın beni yetkili kıldığı şekilde seni tayin ediyorum. Bana müracaat etmedikçe kısas uygulamakta acele et­me. Halktan (gençlerden) haccetmek isteyen olursa, haccedebilecek kada­rını ver.

Ömer Bin Abdülaziz valilerine şöyle bir ferman göndermiştir: Allah İslâm ile Müslümanlara ikramda bulunmuş, onları şereflendir­miş, üstün kılmıştır. Zillet ve küçüklüğü Müslümanlara muhalefet eden­lerin başına geçirmiş, Müslümanları insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet yapmıştır, Müslümanların işlerini zimmet ve haraç ehline (gay­ri Müslimlere) vermeyin. Onlar ellerini ve dillerini Müslümanların üze­rine yayar ve Allah’ın üstün kıldığı Müslümanları zelil ederler, Allah’ın ikram ettiği Müslümanları küçük görürler, onları hilelerine maruz bı­rakırlar. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Ey inananlar! Kendiniz­den başkasını kendinize dost edinmeyin. Onlar sizi bozmaktan geri dur­mazlar ve size sıkıntı verecek şeyleri isterler.” (Âl-i İmran, 3/118) ve “Ey inananlar! Yahudileri ve Hıristiyanları dost (müttefik) edinmeyin, onlar birbirleri­nin dostu (müttefik)dur (Mâide, 5/51). Ömer Bin Abdülaziz’in fazilet ve adaletini göstermek için bu kadarı kâfidir.

İktidarlarının ellerinden gittiğini gören Emevi soyu Onu zehirlediler. İkinci bir gömleği olmadığı için terden kokan üstündeki gömleği değiştirilmeyen ve doktor çağırma girişimlerine karşi “vallahi bilsem ki kulağıma dokunulsa iyileşeceğimi yine de dokundurtmam. Benim için en güzeli Rabbimin yanıdır” diyerek karşı çıkmış ve arzuladığı o yere henüz otuzlu yaşlarda kavuşmuştur.

tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz Halife

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz halife olunca dünyaya hiç rağbet etmedi. Hem de rağbet için bu büyük işi (Hz. Ali’ye sövme işi) terk etti ve her tarafa terk edilmesi için emirler yolladı. Onun yerine: “İnnllâhe ye’muru bil’adli ve’1-İhsani… (Nahl, 90) ayetini okudu.

Ömer Bin Abdülaziz; Allah’tan korkan, İslam birliğini arzulayan bütün Müslümanlara karşı aynı samimiyet ve duygularla yüklü olan bir dava ehlidir.

Ömer Bin Abdülaziz Küfe de isyan eden Hariciler ile görüşerek ne istediklerini sorar. İsyancılar:

— Sen kendi ehli beytinin ( Emevi hükümdarlarının) işlerine muhalefet ettin ve onları zalimler ola­rak adlandırdın. Eğer sen hidayetteysen ve onlar delâletteyseler onlara lanet et ve onlardan beri ol.

Ömer:

— Anladım ki siz dünyayı talep için isyan etmiyor, ahreti istiyor­sunuz; fakat yolunda hataya düşmüşsünüz. Allah (c.c) Resullüllah (s)’ı fitneci olarak göndermemiştir, İbrahim şöyle demiştir: Bana tabi olan bendendir. İsyan edenlere gelince sen gafur ve rahimsin. (İbrahim 14/36). Ben onların yaptıklarının zulüm ol­duğunu söyledim. Bu onlara yeter. Günahkâr­lara lanet etmek farz değildir. Eğer farzdır diyorsanız, söy­leyin bakalım, Firavun’a ne zaman lanet ettiniz?

İsyancılardan biri:

— Ona lanet edip etmediğimi ne zaman lanet ettiğimi hatır­lamıyorum.

Ömer:

— Sen mahlûkatın en şerlisi olan Firavun’a lanet etme­mişsin, ben namaz kılan, oruç tutan ehli beytime nasıl lanet edeyim.

İsyancılar:

— Peki, onlar zulümleri sebebiyle kâfir olmadılar mı?

Ömer:

— Hayır, çünkü Resulüllah (s.a.v.) İnsanları imana davet etti. İman eden, imanın gereklerini, de ikrar edenler Mümin kabul edilirdi; aykırı davranışta bulunanlaraysa had ikame edilirdi. Onlardan hiç biri: Ben Resulüllah’ın sünnetiyle amel etmem. de­miyor ki. Fakat yaptıklarının haram olduğunu bilerek nefislerine zulmettiler. Allah’tan korkun. Sizler in­sanlardan Resulüllah’ın reddettiği şeyleri kabul ediyor, kabul edip razı olduğunu reddediyorsunuz. Resulüllah’ın yanında korkan sizin yanınız­da emniyette, O’nun yanında emniyette olan sizin yanınızda korku için­dedir. “Eşhedü en lâilâhe İllallah ve eşhedü enne Muhammedun abduhû ve Resûluh” diyen sizden korkmaktadır. Bunu Resulüllah zamanında söy­leyen canını ve malını korumuştu, siz onu katlediyorsunuz,  öbür dinle­rin mensuplarıysa sizin yanınızda emniyette.

Ömer Bin Abdülaziz

Ömer’in bu olaydaki tavrı bütün Müslümanlara örnek olmalıdır. O, parçalanmış ve her parçanın firavunu değil de bir birini lanetlediği o fitne tohumlarını İslam âleminin içinden söküp atmak ve Müslümanları birleştirme çabası içinde iken, birilerinin hava ve heveslerine uyarak yeni bir kutuplaşmanın (birilerinin sürekli lanetlediği veya buna tepki olarak birilerinin sürekli övgülerine mazhar olduğu)  başlatıcısı olma gibi bir hataya düşmemiştir. Hatta bunu Mutedil bir dille anlatarak onları da ikna etmiş ve Müslümanlara bu bölünme ve kutuplaşmaların ne kadar gereksiz olduğunu göstermiştir.

Ömer Bin Abdülaziz’in bu tespitleri günümüzde aleni olarak kendini göstermektedir. Allah, Kitap ve Peygamber’in yolunda olduğunu söyleyen pek çok cemaat liderleri, rakip olarak gördüğü diğer cemaatleri, sadece kendi nefislerini tatmin ve peşindeki kitleyi kaçırmama adına en ağır bir şekilde eleştirmiyor mu? Haydi, gelin sizde Ömer’in babası Abdülaziz gibi içinizde gizlediğinizi açığa vurun, amaç Allah ve Resül mu? Eğer öyle ise Allah; Bir birinize kötü lakaplar takıp yaralamayın (Hucuret 49/11) demiyor mu? Müslümanlar bir olup küffara karşı saf tutmalılar. Müslümanlar olarak ayrılıklarımız ceviz kabuğunu doldurmayacak kadar ufak meselelerdir.  İttifak ettiklerimiz ise amel ettiklerimizin tamamıdır.

tarihinde yayınlandı

Fitnenin Tavan yaptığı Bir Dönemde Ömer Bin Abdülaziz olmak

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin  Abdülaziz, atalarının İslam’dan gayri yeni bir din oluşturduklarının farkındaydı. O yeni dinlerinin ilahı dünyalık mal şan ve şöhret idi. Bunu açıklayan iki proto olay vardır. Bunlardan birincisi Emevi devletinin kurucusu Muaviye den ilandır. Şöyle ki:

Hz. Ali, Ebû Amr b. Beşîr el-Ensâri’yi, Saîd b. Kays el-Hemdânî’ ve Şebes b. Rid et-Temimî’yi çağırarak on­lara şöyle demişti: “Kalkın bu adama ( Muaviye) gidin ve onu Allah’a itaate ve cemaate bağlanmağa davet edin”. Bu elçilik heyeti Muaviye’ye giderek onu uzun uzun dinlemişler ancak bir sonuca varamayınca Şebes b. Rid ayağa kalkarak şöyle der; Temenni ettiğin şeye ulaşabilmen ancak cehennem ateşine atılman karşılığında mümkün olabilecek­tir. Allah’tan kork ey Muâviye! Şu anda istediğin şeyden vazgeç ve bu konuda ayrılıklar çıkarıp Ümmetin arasına tefrika sokma. Bu sözlere karşılık Muâviye: Her şeyden evvel benim burada gördüğüm husus, kavmi­nin efendisi ve son derece şerefli ve üstün olan bir adamın sözü­nü kesip haberli olmadığın bir konuya girmen ve bilmediğin bir hususta sözler söylemendir. Ey kaba bedevi! Sen bilmediğin bir ko­nuda yalan söyledin ve anlattığın her konuda da bir sürü yalanlar uydurdun; çek git yanımdan! Aramızda kılıçtan başka hiçbir şey olmayacaktır!

Görüldüğü gibi kendisini Allah’a ve Peygambere çağıranlara karşı savaş ilan eden Muaviye, bakın bir başka olayda ise tavrını nasıl belli ediyor.

Bir adam gelip Muâviye’ye karşı ileri geri konuşur ve bu konuda çok aşırı gider. Yanındakiler ona: Bunun dediklerine tahammül gösterip cezasız mı bı­rakacaksın? Diye sorunca Muâviye şunları söylemiştir: “Ben bizimle mül­kümüz arasına girmek istemedikleri sürece insanlarla söylemek istedik­leri arasına girmem”. Evet bu günde öyle değil mi? İslam birliğini bozan her türlü yapının (mezhep, fırka, tarikat, ideolojik devletler vs.) başında bulunan kişiler kendilerini Allah’a ve peygamber’e çağıranlara karşı (dolayısıyla kendileri ile mülkleri arasına girmektir) nasıl davranıyorlar. Muaviye’nin övündüğü şan şeref mal ve mülk buna karşılık aşağılanan ve hor görülen halk, işte yeni din anlayışı Muaviye ile birlikte şekillenir. Bu gün de o mirasın takipçisi ve yine aynı mekân da Şam da hüküm süren Esed, kendisi ile mülkü (ilahı) arasına girilmediği sürece bir sorun yoktu. Ne zaman ki mülküne dokunuldu işte o zaman ilahı belli oldu.

Ömer Bin Abdülaziz

Bu yeni din şeklinin ayakta tutulması için de bakın cahil ve zavallı halk nasıl kandırılmış ve yönlendirilmiştir. Bu konuda Ömer Bin Abdulaziz şöyle anlatıyor: Medine’de ilim öğreniyordum, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes’ûd’dan pek ayrılmıyordum. Bir gün yanına gittim, namaz kılıyordu. Namazı epeyce uzattı. Oturdum, namazı bitirmesini bekledim. Namazı bitirince bana dö­nüp: Allah’ın Bedir ehlinden ve Bey’at-ı Rıdvan’a katılanlardan razı olup da sonradan onlara gazaplandığını ne zaman Öğrendin? diye sordu. Bunu duymadım. diye karşılık verdim. Peki, Ali hakkında senden ba­na gelen şeyler ne oluyor? diye sordu. Ben: Allah’a ve sana karşı mazeretim var. Önceki durumumu terk ettim dedim ve şöyle devam ettim: Babam hutbe okuduğu zaman Hz. Ali (r.a.) hakkında kötü konuşacağı yere gelince tereddüt eder, lâfı gevelerdi. Ona dedim ki: Hutben çok güzel akıp gidiyor, sıra Ali’yi zik­retmeğe gelince kusurlu olduğunu anlıyorum. Babam: Bunu anladın mı? diye sordu. Evet. dedim. Bunun üzerine: Bak yavrum, çevre­mizde bulunanlar eğer bizim Ali hakkında bildiğimiz iyi şeyleri bilse­ler bizden ayrılır, Ali’nin çocuklarına koşarlar. O zaman bizim halimiz yaman olur. Diyerek karşılık verdi. Evet, Abdülaziz’in ağzından dökülen bu kocaman itiraf bu günümüze de ışık tutmuyor mu?

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz

tarihinde yayınlandı

Ömer Bin Abdülaziz

Ömer Bin AbdülazizHaklı olarak 5. halife sıfatıyla adlandırılan Ömer Bin Abdülaziz hilâfete geldiğinde ilk hutbesini okumak üzere minbe­re çıkarken Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle demiştir: Ey insan­lar! Bize dost olmak isteyen şu beş şeyi yapsın, yoksa bize yaklaşmasın:

1- Bize ihtiyacını arz etmeğe gücü yetmeyenin ihtiyacını arz etsin,

2- Bize elinden geldiği kadar yardım etsin,

3- Yönelmeğe çalıştığımız hayra kılavuzluk etsin,

4- Kimseyi aldatmasın,

5- Kendini ilgilendirmeyen şeye karışmasın.

Ömer Bin Abdülaziz’in bu ilk hutbesi Emevi devleti için bir manifestoydu. Zira dünya malını ve şan şöhreti kendilerine ilah edinmiş olan Emevi diktatörlerinin bu sonu gelmez ihtiraslarının tatmin edilmesi adına halka dikta ettikleri sapık ve çürük anlayışın (dinin) bertaraf edilmesi için atılan bir adımdır. Bu hutbeyi dinleyen şarlatanlar yardakçılar ve aç gözlü sefiller onun etrafından dağılırken, bu ada­mın fiilleri sözlerine aykırı olmadıkça onu terk etmek bize yaraşmaz, di­yerek yanında fakihler ve zahitler kaldılar.

Ömer, halife olunca ailesinin elinde bulunan bütün mal varlıklarını meza­lim olarak adlandırdı. Bu İslam kardeşliğinin Peygamber (s) ve onun takipçisi halifelerin uygulamalarından biri ile eşdeğerdir. Ömer Bin Abdülaziz atalarının, Müslüman halkın malı olan bir servet üzerine konduklarının şuurunda idi. Bu mal bütün Müslümanların idi ve oraya iade edildi. Fakir ve fukara hakkı olan, kan ve gözyaşı üzerine toparlanan dünyalık servetleri kendi hakları sanan Ümeyye oğulları bu durum üzerine can havli ile Ömer’in halası Fatıma binti Mervan’a koşarlar.

Fatıma halifeden bu işin sebebini sorunca, Müminlerin Emiri Ömer şöyle cevap verir: Allah, Resulullah’ı insanlara rahmet olarak gön­derdi, azap olarak değil. Sonra O’nun için kendi katındakileri hayırlı görüp seçti, sonra da insanlara herkesin eşitçe içeceği bir nehir bırak­tı. Ebu Bekir (r.a.) geldi, bu nehri olduğu gibi bıraktı, Ömer (r.a.) aynı şeyi yaptı. Bana gelinceye kadar da bu nehirden sadece Yezîd, Mervân, oğlu Abdülmelik ve Abdülmelik’in iki oğlu Velid ile Süleyman istifade et­tiler. Bu büyük nehir kurudu ve eski haline döndürülmedikçe sahipleri­ni doyuramayacak hale geldi.

Fâtıma: Onlar seni bir savaşla korkutuyorlar, deyince Ömer hiddetlenerek: “Ben Kıyamet gününden başka bir günün şerrinden korkmuyorum” demiştir. Fâtıma bu durumu Ümeyyeoğullarına dönünce onlara şöyle de­mişti: Bunu siz kendi başınıza getirdiniz. Siz Ömer b. Hattab’ın çocuk­larıyla evlendiniz ve sonunda ona benzeyen biri ortaya çıktı. ( Ömer Bin Abdülaziz anne tarafından Ömer b. Hattab’ın torunudur).

Ömer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin AbdülazizÖmer Bin Abdülaziz