tarihinde yayınlandı

Şizofreni Nedir?

Özellikle bu günlerce çoğumuzun dilinde dolanan bu ciddi hastalık hakkında ne kadar doğru bilgiye sahipsiniz?

Şizofreni kişide gerçeği değerlendirme yetkisinin bozulduğu bir hastalıktır.

Yani kişi gerçekle hayal dünyasını birbirinden ayırt edemez. Hasta mesleki, insan ilişkileri ve sosyal ortamları ile sorunlar yaşamaya başlar. Kısacası tüm sosyal aktivitelerini etkiler.

Hasta oluşan düşünce bozuklukları çerçevesinde bir yaşam kurar ve orada yaşamaya başlar. Hemen hemen çevresinde bulunan herkesten şüphe duymaya, çevresindeki insanların onu öldürmek istediğine yada en yakınlarının ona ihanet ettiğini düşünür. Ve hayal dünyasında onları yaşar. Bunların yanı sıra birtakım olağan dışı sesler duymaya, olmayan varlıkları görmeye ve hayatına onları dahil etmeye başlar. Diğer tiplemede ise kendine bakmama, dağılma, yaşamdan ve hiçbir eylemden tat alamama gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Şizofreni hastalığı daha sıklıkla 20 ila 30 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. 40 yaşının üzerindeki durumlarda da görülebilme ihtimali olsa da bu diğerine nazaran daha azdır. Genellikle stresin yoğun olduğu dönemlerde hastalık kendini göstermeye başlar. Askerlik ya da aşk acısından dolayı yaşanan stresli zaman içerisinde rastlanabilir. Bu hastalık sürekli bir tedavi gerektirir. Tedavi ile belirtiler azalır fakat ilaçları bırakma durumunda tekrar ortaya çıkar. Bu yüzden ihmal edilmemeli ve aksatılmamalıdır. Aksi halde hastalığın ciddiyeti artar.

İlaç ile tedaviye cevap verildiği görülürse, hasta topluma kazandırılmak için bir takım sosyal ortamlara kazandırılabilir. Böylece hem meşgul olacağı hem de hayatını sürdürebileceği imkanlara kavuşmuş olur.

Şizofren olan insanların evlenmeleri ve çocuk sahibi olmaları doktorunun düşüncelerine bağlıdır. Eğer sorumluluk alabilecek ve evlilik hayatını sürdürecek işlevselliğe sahipse, kendi ayakları üzerinde durabiliyorsa o zaman doktorunda tavsiyesi ile evlenebilir.

Evlilikte çocuk sahibi olabilir fakat şizofreninin %10 civarında genetik olarak devamı sağlanan nesle geçmesi mümkündür. Anne babadan birinde şizofreni var ise doğan çocukta şizofreni olma olasılığı %10 dur.

tarihinde yayınlandı

Sakız Nasıl Yapılır

Gün boyu nefesimizi tazelemek için çiğnediğimiz, bir birinden güzel yüzlerce faklı tadıyla ağzımızın tadını yerine getiren sakız sizce nasıl yapılıyor?

Sakızın tarihi antik yunanlara kadar dayanır. Günümüzdeki sakızın patenti Amerika da 1869 yılında bir dişçi tarafından alınmıştır. 1928 tarihinde ise başka bir Amerikalı, balonlu sakızı icat etmiştir.

Sakızın ilk bulunduğu zamanlar, hamuru ağaç reçinesinden yapılırdı, oysa ki günümüzde plastik ve kauçuktan yapılır. Sentetiktir. Sakız hamuru bir karıştırıcıya dökülüp renk ve aroma eklenir. Karışmaya başladığında glikoz şurubu (yani şeker) tat vermek için karışıma dökülür. Daha sonra karışıma toz halinde bir tatlandırıcı olan üzüm şekeri eklenir. Ortaya çıkan karışım 20 dakika civarında harmanlanır. Karıştırma işlemi ortaya her şeyi birbirine özdeştiren bir ısı oluşturur.


Karışım ekmek hamuru kıvamına geldiği vakit hazır hale gelir. El arabası ile ön püskürtücü denilen bir makineye aktarılır. Bu makine, oluşan karışımı dar bir uçtan sıkar. Bu büyük ve hacimli olan karışımı şeritler haline getirir ve bu haliyle püskürtücülere girebilir. Püskürtücüler, her balonu gerçek sakız ebatlarında sıkar. Daha sonra lokmalık parçalara ayrılır.

Bu püskürtme işlemi sakızı ısıtır. Eğer kesilip anında paketlenirse ambalajlarına yapışır. Bu yüzden soğutma bölümüne alınır ve 3 ila 7 derece aralığında 15-20 dakika bekletilir.
Balonlu sakız dışarıya çıkarıldığında kesim ve paketleme için uygun kıvama gelmiş, soğumuş olacaktır. Bir makine iki işlemi de saniyelerden kısa sürede gerçekleştirir. Bu makine dakikada 900 ila 1000 parça balonlu sakız işleyebilir.

tarihinde yayınlandı

Sabiha Gökçen

İlk Askeri Kadın Pilotumuz
Sabiha Gökçen’nin Anısına…

Sabiha Gokcen

İstanbulda tatlı bir telaş var. Rıhtımda martı cıvıltıları, dalga sesleri ve vedalaşma. Tarih 10 Temmuz 1935… Adı yeni değişen Türk Hava Kurumu yetkilileri, Genel Başkanları Fuat Bulca’yı bekliyorlar. Rıhtıma bir araba geliyor ve içerisinden Genel Başkan ile birlikte Atatürk’ün kızı Sabiha Gökçen iniyor. Fotoğraf çektirmeler, gazetecilere verilen röpörtajlar ve vapurun sesi…

tarihinde yayınlandı

Mesh Nasıl Yapılır

Mestler Üzerine Mesh

Mesh Nasıl YapılırMest, deri ve benzeri maddelerden ayaklara giymek maksadıyla yapılan, ayaklan topuklarla birlikte örten, içine su geçirmeyecek veya yere konduğunda kendi kendine dik durabilecek bir ayakkabı çeşididir.

Ayakları aynı şekilde örten çizme, potin, kendisiyle yol yürünebilecek dayanıklılıkta çorap ve boğazlı terlikler ve benzerleri de Hanefilere göre mest hükmündedir.

Devamlı olarak yerle temas halindeki çizme ve ayakkabılara mest etmek yeterli olmayıp altında veya üzerindeki necis maddelerin de temizlenmesi gerekir.

Abdest alırken mestin üzerinde elin üç parmağı kadar yerin elin ıslaklığıyla bir defa mesh edilmesi gerekir ve yeterli olur.

Mesh yapılabilmesi için mestin abdestli olarak giyilmiş, mestin ayağın abdestte yıkanması gereken yerlerini tamamen kaplamış, ayrıca dayanıklı ve sağlam bir maddeden yapılmış olması aranır.

Abdesti bozan durumlar mest üzerine meshi de bozar.

Mest üzerine meshin süresi, yolcu olmayanlar için bir gün bir gece (24 saat), yolcular için üç gün üç gecedir (72 saat).

Bu süre, mestin abdestli olarak giyilmesinden sonra ilk hadesten yani abdesti bozan ilk durumdan başlar.

Üzerine meshedilen mestin ayaktan çıkması veya çıkarılması ve mesh süresinin sona ermesi meshi bozar.

tarihinde yayınlandı

Allah’ın Güzel İsimleri El-Mütekebbir

Allah'ın Güzel İsimleri         El-Mütekebbir: En büyük ve en yüce olan, büyüklüğünü, ululuğunu her an ve her yerde gösteren anlamına gelir. Kudsi bir hadiste Rabb’imiz şöyle buyurmuştur: “Büyüklük ridam (dış elbise), yücelik ise izarımdır (içelbise).

Bu ikisinden biri üzerinde benimle çekişeni ateşe atarım.” Bu durum büyüklük ve yüceliğin Allah’ın kemal sıfatlarından olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer varlıkların bu sıfatlara sahip olduklarını iddia etmeleri gerçek dışıdır. Böyle bir iddia onların eksikliğini ve haddi aştıklarını gösterir.

Müslüman, sevap elde etmek ve cezadan kurtulmak için değil, sadece Hak için Hakk’a ibadet etmelidir. Aksi halde yaratılmış olan bir şeyi amaç edinmiş ve buna ulaşmak için hakkı aracı yapmış olur. Oysa hak ve doğru olan bu değildir.

Hiçbir karşılık beklemeden yalnız Hak için Hakk’a ibadet etmek, bütün durumlarda Allah’ı yüceltmeyi, büyüklüğüne içtenlikle saygı duymayı, adi ve alçak olan bütün şeylerden uzak durmayı gerektirir.

Ebced değeri: İzzet, refah ve gerçek büyüklüğe erişmek, halk tarafindan sevilmek için bu ismi 662 kere çekmeye devam etmek gerekir.

tarihinde yayınlandı

Hanefi Fakihi Ebu Yusuf

Büyük Hanefi fakihi

   Ebu Yusuf Hanefi mezhebiHz. Ebu Yusufnin imamı Ebu Hanife’den sonra gelen büyük Hanefi fakihidir. Adı Ya’kub b. İbrahim el-Ensari’dir. Irak bölgesinin fakihi kabul edilen Ya’kub 113/731 yılında Küfe’de doğdu. Yusuf adlı bir oğlu bulunduğu için Ebu Yusuf lakabıyla meşhur oldu. Ailesi fakirdi ve Ebu Hanife’nin yardımıyla ilim tahsiline başladı.

Ata b. es-Saib, Muhammed b. İshak b. Yesar ve Leys b. Sa’d gibi büyük hadisçilerden hadis okudu ve hadis hafızı oldu. Ebu İshak es-Şeybani, Süleyman et-temimi, Yahya b. Said el-A’meş gibi fakihlerden ders dinledi. Ibn Ebi Leyla’run önemli fıkhi problemlerde İmam-ı Azam’ın içtihadlarına başvurduğunu görünce, ondan ayrılarak Ebu Hanife’nin derslerine devam etmeye başladı. Onun usulünü benimseyerek ‘müctehid’ payesine ulaştı.

Ebu Hanife onun için şöyle demiştir: “Hem baş kadılığa hem fetva makamına layık iki talebem vardır. Bunlar Ebu Yusuf ile Züfer’ dir.” Ebu Hanife’nin derslerine onaltı yıl devam eden Ebu Yusuf, bu arada Küfe’ye gelen ünlü tarihçi Muhammed b. İshak’tan İslam tarihi (meğazi) okudu. Ebu Hanife’nin 150/767 yılında vefatı üzerine Bağdad’a geldi. Halife Mehdi tarafından kadı tayin edildi. Hadi ve Harun er -Reşid devirlerinde de kadılık yaparak ilk defa ‘Kadi’l- Kudat (baş kadı)’ ünvanını aldı. Onaltı yıl bu görevi ifa ettikten sonra 183/798 yılında vefatı üzerine yerine oğlu Yüsuf kadı tayin edildi.

Ebu Yusuf güçlü hukuk mantığı ve ince zekasıyla kendisine gelen fıkıh problemlerini rahatlıkla çözüyordu. Bir gün Harun er-Resid, “Bu gece ülkemde yatarsam benden üç talak ile boş ol.” dediği için hanımı Zübeyde’yi boşadı. Fakat sonradan pişman olarak alimlerden fetva istedi. Ebu Yusuf, Kur’an’daki bir ayete dayanarak “Camilerde yat, çünkü camiler senin değil Allah’ındır.” dedi.

İmam Ebu Yusuf içtihadlarında hadis’e önem vermekle birlikte, daha çok re’ye bağlı idi. Hakkında nass bulunmayan meselelerde sahabe’nin sonra da Ebu Hanife’nin içtihadlarına başvurur, eğer bunlarda bir çözüm bulamazsa, kendi re’yı ve kıyası ile hareket ederdi. Hanefi fıkhı, Ebu Yusuf sayesinde yaygınlaşmıştır. Çünkü o, kadılık görevini üstlenmekle Hanefi mezhebinin bizzat uygulanmasını sağlamıştır. Kadılığı sırasında halkın çözülmesi gereken problemleri ile karşı karşıya gelmiş ve bunlan çözme yollannı araştırmıştır. Bu yüzden onun istihsanları ve kıyasları bizzat hayattan alınmıştır.

Ebu Yüsuf’un bilinen eserleri şunlardır: İhtilafü’l -Emsar, Edebü’l- Kadı ala Mezhebi Ebi Hanife, Kitabu’l-emali fi’l fıkh, Kitabü’l- Büyü’, Kitabü’l -Cevami, Kitabü’l -Hudüd, Kıtabü’I -Harac

tarihinde yayınlandı

Su Döngüsü ve Hayat

Su Döngüsü ve Oluşumu         Su döngüsü ve hayat Allah insana birçok konuda bilgi ve imkan vermiştir. Örneğin günümüzdeki teknoloji sayesinde, pek çok şeyin oluşumu laboratuvar ortamında izlenebilir. Ancak öyle temel olaylar vardır ki, bunların oluşumunu insanlar ne laboratuvarlarda izleyebilir ne de bunu sağlayabilirler. Bu büyük nimet, dünyanın büyük bir kısmını kaplayan ve en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan ‘su‘ dur. Su, dünyanın oluşumu sırasında bir defaya mahsus olarak oluşmuş, ardından oluşum devresi son bulmuştur.

 

Havada serbest halde dolaşan iki molekül olan hidrojen ve oksijen gazının bir araya gelerek su‘yu oluşturabilmeleri için atomlarının çarpışmaları gerekir. Çarpışma sırasında hidrojen ve oksijen moleküllerini oluşturan bağlar zayıflar ve bu molekülleri oluşturan atomlar yeni bir molekül olan su‘yu (H20) meydana getirmek üzerem birleşirler. Söz konusu çarpışma ancak çok yüksek bir sıcaklıkta ve yüksek bir enerji seviyesinde meydana gelir. Şu anda yeryüzünde su‘yun oluşumuna olanak sağlayacak kadar yüksek bir ısı yok. Bu sebeple su‘yun oluşumu imkansız. Dünyada var olan su, dünyanın oluşumu sırasındaki yüksek sıcaklık sonucunda oluşan su’dur. Bu su‘yun miktarında hiçbir zaman bir değişme olmaz. İçtiğimiz, kullandığımız, yaşamımızın bir parçası olan su her zaman aynıdır. Yeryüzündeki su döngüsü sebebiyle buharlaşan sular, yepyeni tazelenmiş olarak bulutlardan bize geri dönerler. Allah bu gerçeği ayetleriyle haber vermiştir: “Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?” (Vilia Süresi, 68-69).

Eğer Rabb’imiz yeryüzünde hazır olarak var ettiği suyu kurutup giderse, onu geri getirmeye güç yetirebilecek hiçbir varlık bulunmuyor. Eğer Cenab-ı Hak, bulutlara çektiği suyu bir daha indirmese, onu yeryüzüne geri indirebilecek bir güç yok. Nimetlerin tümü Yaradan’ındır. İnsana sürekli olarak ikram edip sunan, yoktan var eden, üstün güç sahibi olan Yüce Allah’tır.

“Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.” (Müminün Süresi, 18)

tarihinde yayınlandı

Dişinizdeki çürük çocuğunuza bulaşmasın!

Dişinizdeki çürük çocuğunuza bulaşmasın!

Dişinizdeki Çürük     1 ile 2,5 yaş arasındaki çocukların ağız ve diş sağlığından ebeveynler sorumlu.

Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, bebek doğduğunda ağız ortamı çürük yapıcı bakteri içermediği için diş çürüğünün, anne ve babadan çocuğa bulaşabilen bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor.

Diş çürüğünün çocuğa bulaşmaması için ebeveynin bebeğini beslerken kasık, emzik, biberon gibi aradan kendi ağzıyla temasta bulundurmadan kullanması gerekiyor. Aksi halde organizmalar bebeğe aktarılıyor.

Ayrıca bebeklerin beslenmesi sırasında ballı emzik ve şeker içerikli sıvı gıdalar içeren biberon kullanmak da ‘biberon çürüğü‘ olarak adlandırılan üst ön kesici dişlerde çürüklerin oluşmasına yol açabiliyor.

Üç yaşından sonra bu risk azalıyor. Bebeklerin altı ayda bir diş kontrolüne götürülmeleri diş sağlığı için büyük önem taşıyor.

tarihinde yayınlandı

B12’ye Dikkat (B12 Vitamini)

Gençler Bl2’ye dikkat!
b12-vitamini   Ufuk Üniversitesi’nde bilişsel bozuklukların tespitine yönelik yapılan araştırma, gençlerdeki konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, halsizlik, uyuma isteği gibi şikayetlerin B12 vitamini eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koydu. Vücuttaki B12 eksikligini gidermek için düzenli olarak süt ürünleri, balık, kırmızı et ve yumurta tüketilmesi gerekiyor.

tarihinde yayınlandı 2 Yorum

Deprem ve Fay Hatları

Deprem Nedir?

Yerin derinliklerinde meydana gelen ani titreşim hareketlerine deprem denir. Türkiye oluşum bakımından genç bir ülke olduğu için bir deprem ülkesidir. Türkiye’de başlıca deprem bölgeleri; Kuzey Anadolu, Batı Anadolu ve Güney Anadolu fay hattı olarak üçe ayrılır.

Deprem ve Fay Hatları

1. Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF)
Saroz Körfezi’nden başlayarak Marmara Denizi’ne, oradan İzmit Körfezi’ne daha sonra Kuzey Anadolu Dağları’nın güneyinden geçerek Van Gölü’nün kuzeyine kadar uzanan Türkiye’nin en uzun tay hattıdır.

Deprem ve Fay Hatları

Bilgi: Avrasya ile Arabistan kalkanlarının birbirine yaklaşması, Doğu Anadolu’nun adeta bir kağıt gibi buruşup yükselmesine ve Kuzey Anadolu fay hattının oluşmasına neden olmuştur.

2. Batı Anadolu Fay Hattı (BAF)
Ege Bölgesi’ndeki sert tortul tabakaların kırılmasıyla oluşan horst ve grabenlerin olduğu sahadır. Güney Marmara’yı da kapsar.

3. ney Anadolu Fay Hattı (GAF)
Hatay’daki Amik Ovası’ndan başlayarak Güneydoğu Anadolu’nun kuzeyinden geçip Van Gölü’nün güneyine kadar uzanan fay hattıdır.

Bilgi: Batı Anadolu Fay Hattı (BAF), Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF), Güney Anadolu Fay Hattı (GAF) alanları birinci derece deprem bölgeleridir.

Deprem ve Fay Hatları
Türkiye’de Deprem Riski Az Olan Yerler:
• iç Anadolu Bölgesi’nde Konya, Karaman çevresi
• Akdeniz Bölgesi’nde; Taşeli Platosu ve çevresi
• Güneydoğu Anadolu’da; Mardin-Midyat çevresi
• Marmara Bölgesi’ndeki Ergene Havzası
• Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimleri ve Yıldız Dağları bölümleridir.

Depremin Verdiği Zararları En Aza indirmek için Neler Yapılmalıdır?
• Yerleşim yerlerini sert yapılı arazilere kurmak
• inşaatlarda depreme dayanıklı malzeme kullanmak
• Arama kurtarma ekipleri oluşturmak
• imar yasalarıyla kat sayısına sınır getirmek
• Halkı bilinçlendirmek
Fay hatları ve çevresini yerleşime açmamak, başlıca önlemlerdir.

Deprem ve Fay HatlarıDeprem ve Fay HatlarıDeprem ve Fay Hatları